Gel arkadaş oturalım karşılıklı ben konuşayım sen dinle, sonra da istersen sen konuş ben dinleyeyim… Önce sana kısaca kendimi anlatayım, gerçi muhtemelen beni tanıyorsundur ama olsun. Ben bu başbakanın yaptığı hangi toplumsal gruptayım bilemedim. O yüzden de kendime tanımsız cisim olduğumu düşünüyorum;
– Aksırıp tıksırana kadar içerim yılın 11 ayı, ama bir ayı vardır 12 yaşımdan beri mümkünse sektirmeden oruç tutarım. Bu yüzden ılımlı İslam yanlısı görüp benle tartışan insanlar bile oldu. Din konuşmaktan hoşlanmam, çünkü herkesin inancı kendinedir ikinci kişiyi bağlamaz.
– Siyasetten politikadan nefret ederim, bu saçmalık olmasa dünya daha iyi yönetilir diye düşünüyorum.
– Öyle CHP’li falan da değilim, sandığa gidince herkese basar geçersiz oy atarım. Beni temsil edecek parti olduğuna inanmadığımdan yaparım bunu. Bu yüzden de kız arkadaşımla bol bol tartışırdım.
– Marjinal grup üyesi falan da değilim. Hayatımda miting nedir bilmezdim geçen haftaya kadar.
– Özgürlük hassas noktamdır. 15 yaşından beri şu İstanbul’a gelmişim bir başıma. Varmışım özgür olmanın, birey olmanın, kararlarımı kendim verip cezamı kendim çekmenin tadına. Bundan asla vazgeçmem, insanların da bu haklarına hep saygı duydum.
– Dayatmacı, tepeden inme, emr-i vaki adına ne derseniz deyin işte o durumlara da hep karşı çıktım.
Bunlar doğrudur yanlıştır tartışılır. Hepsi iyisiyle kötüsüyle beni ben yapan özelliklerdir.
Devletin ihanetine karşı dostlarım
Bugün belki bunları yazmak yerine hastanede, karakolda ya da tanımlayamadığım yerlerde olabilirdim. Öncelikle bunun için sanırım halime şükretmem lazım. Nerden mi çıktı şimdi bu alternatifler, hemen söyleyeyim tamamen bir kendini üstün gören egonun arzusuydu belki de. Nasıl bugün hasarsızsın dersen de bunun nedeni güvenmem gereken devletten daha çok beni düşünen ve daha güzenilir dostlarımın şans eseri veya bilerek yaptıklarıdır.
– Önce biri mesaj attı, “akşam gidiyor musun?” diye. Gidecektim ama yalnız gidip orada birilerini bulur onlarla olurum şeklindeki fikrimi söyledim. “Olmaz sakın yalnız gitme, biz buradan gideceğiz sen de bizle gelirsin” dedi. “Olur” dedim.
– Sonra tam ofisten çıkarken iki haftadır çekmece de duran bir atkı vardı onu aldım. İş yerinden bir arkadaşımın İtalya’dan getirdiği “Genoa” atkısıydı. Atkı koleksiyonuma bir parça olarak hediye etmişti. Dedim “günlerdir burada alayım yanıma, gerekirse kullanırım maske olarak ya da zaten eve gitsin artık”
– Divan Oteli’nin orada buluşacağım grubu beklerken başka bir arkadaşımla konuşurken “senin gözler hassas mutlaka gözlük al, uzaktan bile atılsa yanar gözün” dedi. İçimden “Vali söz verdi müdahale olmayacak diye, üstüne polis de çekildi parktan birşey olmaz. Ne gerek var. Uzakta atılsa da o kadar etki etmiyor, arasıra maçlarda yedik kendini” dedim. Sonra içimden başka bir ses “5-10 lira neyse ver al yanında bulunsun elbet gerekir” dedi. İkinci sese uydum.
– Bir de işten çıkıp giderken “Allah korusun” dileğinde bulunan vardı.
Sonunda ben arkadaşım, onun erkek arkadaşı ve iş arkadaşlarından oluşan grupla elimde atkım ve gözlüğümle 8 gibi Gezi Parkı’ndan meydana doğru indim. Amacımız The Marmara’nın oradaki Garanti Bankası’nın orada sakin bir yerde durmaktı. Tam Meydan’ın ortasına geldik. Hiç bir gerilim yokken havada iki ses bombası patladı. Gözlük ve atkıyı kuşandım kaçmaya yeltenirken gaz bombaları uçuşmaya başladı. AKM’nin önünden meydanın ortasına ve sonuna kadar giden bombalar uçuşuyordu. Meydan’dan Talimhane tarafına koşarken, etrafıma düşen 7-8 kapsül sadece benim gözümle sayabildiklerim.
Bembeyaz bulutun içinde önümde el ele koşan arkadaşımla sevgilisini takip etmeye çalışıyordum. Bir yandan ah şu kapsülü tutabilsem de geri atabilsem diyerek. Nefes almak zorlaştıkça atkıyı sıkıyordum. Sonunda bir de koşarken kusma isteği geldi. Hani polis gelip birşey yapmayacak olsa çökeceğim olduğum yere. O sırada arkadaşımda bir an yere doğru çöker gibi oldu ama sevgilisi kolundan tutup koşturuyordu. Sonunda Talimhane’de güvenli bir noktaya geldik. Bir baktık bizim 8-10 kişilik grup kalmış 3 kişi. Herkes bir yerlere dağılmış.
Orada dedim “benim koltuk altım yanıyor biber gazında böyle olmaz” sonra da dedim ki “heralde hiç bu kadar yakınıma bu kadar çok atılmamıştı ondan oluyor.” Derken gruptan iki kişiyle daha buluştuk ve orada gerçeği anladık ki atılanlar için portakal gazı da varmış ve onun vücuttaki ıslak yeri yakma özelliğinden oluyormuş bu yanma.
Kim ki bu provakatör ve neden çifte standard?
Böylece görmüş olduk ki sabah, MKE’nin sadece polise ürettiği özel gaz maskesini kullanan “Molotofçuları” 2 saatte dağıtamayan güruh binlerce kişiyi bir anda darma duman edebiliyormuş (Molotofçulardan birinin yayınlanan sivil polis resminden hiç söz etmiyorum bile). Bunun yanısıra müdahale olmayacak diyen devletin şehirdeki en yetkilisi bizi oraya toplayıp toplu gazlamak istemiş sanırım, yorulmasın direk bombalasın kurtulalım hep beraber?
Arkasından bütün gece gördük ki; sabah polise ortada gaz kullanımı olmadan molotof kokteyli atan cengaver marjinaller akşam o kadar saldırıda nedense hiç piyasada yoktu.
Bunların dışında kendini söndürebilen TOMA’nın yanmasına ve “molotofçu” görünce hedefi vuramayıp tekerlekli sandalyede birini görünce ıska geçmeyen TOMA’ya değinmiyorum bile…
Peki ne bok yemeye ordaydın dersen;
– İnsanların sahip oldukları bir park yıkılmasın diye yaptığı eylemde sabaha karşı orayı yakarak cevap verecek kadar gözü dönen “yetki bende istediğimi yaparımcı” zihniyete yapamazsın demek için.
– Annem oruç tutuyor diye Ramazan’da bize geldiğinde ona saygısından öğle vakti yemek yememek için bin takla atan Alevi emektarımızın atalarına en ciddi acıları yaşatmış padişahlardan birinin adını kendi kararıyla 3. köprüye veren birine hayır demek için. (Sahi neden köprüye hayatı hep doğuya sefer yapmak olan bir padişahın adı veriliyor? Sunniler’in halifeliğini Türk soyuna getirdiği için olabilir mi?) (Dedeni öldüren biri olsa ve onun adını hergün gelip geçeceğin yolda bir binaya versem ne hissedersin?)
– Başbakanın üniversiteye gidemiyorlar dediği türbanlılar da istedikleri yerde türbanlarını takabilsinler diye. Ama yalnız şunu söylemek lazım türbanlı olanların özgürce girebildiği her yerde Yahudi’nin kipa takmasına veya Hristiyan’ın boynunda hac takmasına izin verilip özgürlükleri yaşarken bunlara ayrım veya başkı yapılmaması şartıyla. (Kimse bu yöne bakmıyor ama devletin dini olmaz, kanun türban diye değil tüm dinlerin dini kılık kıyafet özgürlükleri diye olmalı)
– Tüm Türkiye’de yaşananlarla ilgili haber almak için elimiz kolumuz olan medyanın özgür ve istediği haberi yapabilecek şekilde olması. Olayların CNN International’dan takip edilmek zorunda kalınmaması.
– Bir medya kanalının hükümete karşı haber yapınca ceza almaması için.
– Kanallardaki ve gazetelerdeki muhabirlerin soramadıklarını, çıkıp sorması için CNN International ya da Reuters muhabiri beklenmesin diye.
– Bir başbakanın çıkıp “Şurada burada şu saatler arasında şunu yiyemez bunu içemezsin” dememesi için. Ve sonra da laik bir ülkede şeriat kanunu gibi buna “Dini olarak olması gereken bir kanuna niye karşı çıkıyorsunuz” demesin diye. (Herkesin dini kendinedir, Müslüman olarak inandığın Allah sana tüm yolları sunar seçim senindir. Zorlama yapılmaz. Böyle kandırmacalara karşı da ilk iş inanmadan veya eleştirmeden önce kitabını güzelce bir oku anla, hazmet)
– Keyfine göre içkiyi kısıtlarken, kumardan para devletin para kazanmasına ses çıkarmayan “Müslüman” başbakana bu durumda rahatça “Bu ne lahana bu ne perhiz” diyebilmek için. (Yoksa kumar başbakanın dininde para kazandırdığı için sevap mı?!)
– Belediye başkanı olmadan önceki malvarlığıyla şimdiki mal varlığı arasında dağlar kadar fark olan başbakana “Nereden geliyor bu değirmenin suyu otur da bir anlat” diyebilmek için.
– Bir gün bir başbakanın çıkıp halkın büyük bölümünü ilgilendiren ve bu bölümün ciddi şekilde karşı olduğu bir kararı “mecliste çoğunluk benim sana ne istediğim kararı alırım” dememesi için.
– %10 barajı yüzünden meclise sesini duyuramayan kişilerin de mecliste temsil şansı olsun diye.
– Bir gün terör örgütüyle müzakere yapan bir başbakanın halkının bir bölümünü hedef alarak karşı “Yolver geçelim Taksim’i ezelim” diye bağıran kitleyi susturmayı bilsin diye.
– Gezi parkı miting alanı mı diyen bir başbakan, SMS’ler ile ücretsiz otobüslerle adam toplayıp üzerine de para vererek hava limanında miting yapmasın diye.
– Youtube’ta video izlemek veya Porno sitelere girmek için DNS ayarları yapmak zorunda kalmadan isteyenin istediği gibi İnternet’i kullanabilmesi için.
– Bir üniversite hükümetin taleplerine uymayınca, başbakanın okula sert mesajlar göndermemesi için. (Bu arada keşke her kesilen ağaçlık bölgeye Koç veya Sabancı gibi okullar yapılmış olunsaydı)
– Bir başbakanın fikirleri kendine ters diye sanatçıları hedef gösterip tehdit etmemesi, avukatları hukuka aykırı şekilde “Adalet Sarayı” isimli yerden yaka paça toplatmaması için.
– Basınınve başbakanın yalanlarıyla toplumun bir bölümünün beyni yıkanmasın diye.
- AKM’de illegal paçavralar vardı diyerek AKM’de terör örgütü bayrağı var iması yapıldı. Orada Türkiye Cumhuriyeti’nin tescilli siyasi partilerinin bayrakları vardı. Hiç terör örgütü pankartı yoktu. Sadece başbakanı rahatsız edecek “Kes sesini Tayyip” pankartı vardı.
- Türk bayrakları yakılıyor diye halk galeyana getirilmek istediniz. Ama devlet kanalının bu haberi eski bir PKK mitinginden çıktı, hani şu başbakanın müzakere yapmakla övündüğünüz grup.
- Cami’de alkol içiliyor dendi, imam yalanladı. İmamı açığa alındı.
- Molotof atan marjinaller dendi, polis çıktı.
- AVM, Topçu Kışlası, kaldırım çalışması derken ne yapılacağı meçhul bir çalışma için park yıkılmaya kalktı. Niyet neyse mertçe söylense ya.
- “Benden önce İstanbul çöldü, ağaçlandırdım” dedi. Hesaplandı, o kadar ağaç dikecek adam çıkmadı. Bu arada bu da son yıllarda İstanbul’umuzun yeşilliği nasıl beğendiniz mi?
- Occupy Wall Street’te 17 kişi öldü dediniz, ABD’den bir kişi bile ölmedi yalanlaması geldi.
- Polisi eylemciler öldürdü dediniz, polisin ailesi hayır öldürülmedi köprüden düştü dedi.
- Sözde iyiye giden ekonomi kısmını da size Ege Cansen anlatsın uzmanı olarak; Memleketimden İktisat Efsaneleri
– Daha da saymayı atladığım pek çok kısıtlı özgürlüğün insanlara sunulması için.,
– Olaydan istifade etmek isteyen terör örgütü de var, ama zaten onlarla masaya oturulmuş bile çoktan ve onlar da bu pazarlıklar olumsuz etkilenmesin diye taşkınlık yapmadan orada toplanmış duruyorlar. Polis kışkırtmazsa tabi…
Peki tüm bu süreçten beklentin ne dersen;
– Sadece oradaki sesi dinleyip, bazı kararlarda halkın tepkisini dikkate alacak bir başbakan.
– Güvenebileceğimiz, saygı duyabileceğimiz bir devlet, polis ve devlet yetkilileri
– Göstermelik olarak olayla ilgileri olmayan Hülya Avşar’lı, Polat Alemdar’lı toplantılar yapan değil; gerçekten olayın içinde olup bu insanların dileklerini iletebilecek kişilerle basına açık bir toplantı. (Kapalı da olsa olur işe yarasın yeter)
– “O gitsin başkası gelsin” demiyordum düne kadar. “Kalabilir sıkıntı yok. Sadece Padişah gibi değil demokratik bir başbakan olarak kalsın” diyordum. Ama dünü yaşadıktan sonra diyorum ki böyle kaldığı takdirde ona oy verecek herkese hakkımı helal etmiyorum. Duymadan, nefes alamadan, kandırılıp tuza düşürüldüğüm, kusmakla koşmak arasında çırpınırken çektiklerimin buna hakkı var. Arkadaşlarım olmasaydı da devlete güvenseydim kimbilir daha neler olurdu?
Boşversinler faiz lobisi, marjinal gruplar, sizi seviyoruz, siz kardeşimizsiniz, evladımızsınız, gençlerimizsiniz hikayelerini. Devletin başındaki kişi padişahlığı bırakıp burayı ciddiye alsın, kulak versin, gerçekten onların da başbakanı olsun ondan sonra görelim orada tek bir eylemci kalıyor mu tek bir olay daha çıkıyor mu? Bunu neden yapmıyor, bunu yapmak neden işine gelmiyor? Hiç düşündün mü bu nedenleri… Ben düşünüyorum mantıklı tek açıklama gelmiyor aklıma, ya da aklıma geleni düşünmek istemiyorum…
İsteyene hikaye çok
Hatta çok isterlerse bir hikaye de benden; 2020 Olimpiyatları’nı alabilmeleri için Japonlar destekliyor bu hareketleri. CNN’i falan da onlar sardı başımıza, yoksa nereden bilecekti elin Amerikan medyası Gezi Parkı’nı.
Ben yandaşım var mı bana bir lafın dersen;
Tüm bunları onun egosu yaratıyor bir uyanıp etrafa bakmanın zamanı geliyor tren kaçmadan yakala. Arın geçmişin intikamının, rantların, çıkarların üzerinde yarattığı dar bakıştan. Bu kadar zulümden gelecek paranın da bir hayrı olmaz varsa öyle bir hayalin at kenara onları ve onurla kazan her kuruşu. Para elbet kazanılır, yeter ki kimliğini satma bu olaylara göz yumarak.
Taksim’deki gruptan korkmaya gerek yok, elinde sopa bile olmayan gruptan pek çoğu üniversite öğrencisi veya üniversite mezunu, kavga etmeyi bile bilmeyen bu guruptan kimseye zarar gelmez. Gel gör oradaki mini Türkiye’yi. Korkuya gerek yok kimse kimseyi ısırmıyor, aksine “aman” dediğinizde etrafında 10 kişi bitiyor “yardıma ihtiyacın var mı” diye. Tıpkı o hep özenip anlatılan eski günler gibi. Bir de oradan gör bu eleştirilen grubu ve ondan sonra yap yine yapacağın yorumları.
Son söz büyüğümün…
İki dedesi de Demokrat Partili olan biriyim. Son seçimde hayatta olan tek dedem “Bunlar gelmesin diye hayatımda ilk kez CHP’ye oy verdim” dedi. Hani büyüklerin bir bildiği var derler ya…