Posts Tagged With: AKP

Biji Komutanım! Seçilmiş kabusu… Milliyetçilik… Coca Cola sendromu…

Uzunca süre saçma bulduğumdan gitmemek için kaçtığım ama 2 sene önce başka şans kalmayınca zorunlu gittiğim asker ocağında bir er gördüm. Komutanının dediği bir söze tepkisini “Biji Komutanım!” diye veriyor. Öyle plaza İngilizcesi kullananlar gibi, “ben bu dili biliyorum” artistliğiyle falan da değil Türkçesi kafi gelmiyor o anda “Helal olsun komutanım!” ya da “Adamsın komutanım!” gibi bir sevgi, takdir, beğeni karışımı hissini dile getirmeye.

Çocuk 20’lerinde kalkmış gelmiş Güneydoğu Anadolu’nun Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptığı, siyasilerin oy istemeye gitmeye bile çekindiği ve hatta seçim döneminde bile unuttuğu, zorunlu hizmet olarak doktorların veya öğretmenlerin bile gitmediği köşelerinden birinden. Şimdi bu çocuk “Biji” diye bağırıyorsa suç onun mu? Ya da bu çocuk beyni yıkanıp dağa çıktıysa suç onun mu? Çocuğun içinde terör örgütü sempatisi yok değil ama işte beyni yeterince yıkanmamış olacak ki hasbel kader “Biji Apo” demek yerine “Biji Komutanım” diyor. Sonra ilerleyen günlerde konuşurken anlatıyor “askerlik bitsin bizim köyden ayrılacağım gidip sizin oralarda iş bulacağım, bizim orada hiçbir şey yok. Ya dağa çıkacaksın ya da göçeceksin ki karnın adam gibi doysun”.

Seçilmiş kabus…

Sonra aradan birkaç hafta geçiyor, atış talim zamanı geliyor. Elimde ilk hafta bana zimmetlenmiş tüfek. Her hafta temizliyoruz, bakım yapıyoruz. Neden kullanacağımız zaman çalışsın diye… Sonuç? Atış taliminde elime aldığım 3 tüfek de bozuk çıkıyor ve ben başka bir arkadaşımın tüfeğiyle atış atıyorum. Bu arada yanlış olmasın bu tüfekler benden önceki kullanımda çalışması gerektiği yerde çalışıyor ama işte her işimiz gibi o da “Allah umuduna”… Gerektiği anda çalışırsa sıkarsın… Bu tüfeklerle dağlara gençleri gençlerin üstüne yolluyoruz. Sonra ölüyorlar, şehit oluyorlar… Yine atış talimindeyiz, komutan “sık” emri veriyor. 50 metre ötede cansız hedefler var, yerde sıralı 8-10 askeriz atış yapmaya hazırız. Emir geliyor 20 saniye sessizlik, kimse cesaret edemiyor o tetiğe basmaya sonra birbiri ardına kurşunlar atılıyor. %50’yle başarılı şekilde hedefi vurmuşsanız ağa da sizsiniz paşa da sizsiniz. Bu gençleri yolluyoruz dağlara gençlerin üstüne yolluyoruz. Sonra ölüyorlar, şehit oluyorlar…

O yüzden askerlik görüp geçirince insan pek şaşırmıyor şehit haberlerine, ne olacaktı ki başka. Silah bozuk, asker “insan” asker “eğitimsiz”… Yönetenleri biz seçiyoruz, onlar da bu askerlerin sonunu seçiyor. Kısacası ülkece seçilmiş kabusu yaşıyoruz, aileler evlatlarını, kadınlar eşlerini ve sevgililerini, çocuklar babalarını kaybediyorlar… Ya da biz yönetenin istediğini seçmiyoruz diye yöneten bize yazdığı senaryoya istinaden o insanların sonunu seçiyor… Her türlü seçimler var, ve sonunda bu ülkenin “kaderinde” olduğundan yaşanan kabuslar var…

Ne de milliyetçiyiz değil mi?

bozkurt

Şehit haberleri sonrasında herkes çıkıyor televizyona “Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber!” nidalarıyla, eller bozkurt şeklinde. Yönetenler çıkıyor “şehit olmak istiyorum!” veya “ne mutlu şehit ailelerine!” diyerek özlü sözler söylüyorlar. Bence bırakalım bu safsataları, yok eğer samimiyseniz hiç kimseyi tutan yok sizde Hakkari, Şırnak vs. gibi bölgelere gidebilirsiniz gönüllü olarak. Tutan yok buyurun işte Halep işte arşın…

Herkesin bedelli askerlik imkanı olsa bu ülkede kendi isteğiyle askere gidecek insan şimdikinin 100’de 1’ini geçmez. Bu ülkede herkesin doğru düzgün iş istihdamı imkanı olsa bu ülkede uzman asker ya da sözleşmeli asker olup silah tutacak insan sayısı şimdikinin 100’de 1’ini geçmez… Ama milliyetçi bir ülkeyiz yerseniz… Ufacık bir torpil ihtimali olan anne baba sarılıyor torpile, “Aman oğlum doğuya gitmesin!” diye. Paranız veya torpiliniz varsa geçin kenara, hiçbiri yoksa alın size eser miktarda “milliyetçilik” gazı buyurun dağlara bayırlara… Ama milliyetçiyiz yerseniz…

Bu ülkenin kodları çok iyi çözülmüş gerçekten. Milliyetçilik ve din gazını alır palalarla masum insanların üzerine yürürüz, tekme tokat bir genci öldürürüz amma ve lakin o gaz olmayınca 1 idmanlı boksöre 13 kişi dalar dayak yeriz. O yüzden de dağda öldürülecek gençler lazım verin milliyetçi gazını sonra ölürlerse ailelerine de dinle kitapla vatan milletle gideriz. Ama bizim çocuklara zeval gelmesin…

Kişi başına düşen yıllık milli gelir bazında Türkiye’nin 70. ili olan, sanayisi olmayan ve çoğunluğu mevsimlik işçilerden oluşan, Milliyetçilik gazını en iyi alan şehirlerden biri olan Osmaniye’nin son 30 küsur günde 8 şehit vererek en fazla acıyı yaşayan şehir olması sizce tesadüf mü… Yoksa tamamen yukarıdaki tablonun yeryüzüne düşmüş hali mi…

Boşa denmiyor “filler tepişirken çimenler eziliyor” diyerek…

Milli maçta çocuk olmak

Ahmet Davudoğlu, Hollanda maçında şehit oğluyla

Hafta sonu Türkiye, Hollanda’yla Konya’da bir maça çıktı. Maç öncesi televizyonlarda bangır bangır bir reklam; “Biz de renk aşkı, futbol sevgisi babadan oğula geçer” diyor, “Hollanda maçına baba oğul gelenlere birer Türkiye Milli Takım forması Coca Cola’dan hediye” diyor… Sonra maç öncesi protokolde bir çocuk başbakanın önünde duruyor. Masum, saf ve hüzünlü bakıyor etrafa… O maça babasıyla gitse bir forması olacaktı babasıyla aynı renkte giyecekleri, maça babasıyla gitse milli takım sevgisini ve futbol aşkını ondan öğrenecekti belki de… Ama o stadda Coca Cola sevinci yaşayan akranlarının aksine Coca Cola sendromu yaşıyordu. Üzerinde babasına kefen olan kamuflaj renklerinde bir tshirt ve hiç tanımadığı adamların gövde gösterisi oldu. Hayatı boyunca reklamlara bile konu olan hisleri yaşayamadan geçecek çocukluğu. Belki de her o malum kareyi gördüğünde içinde fırtınalar kopacak arkasında duran kişinin seçim sonrası bozduğu ya da bozulmasına göz yumduğu barış sürecinin ardından babasını kaybettiğini bilerek…

Categories: Lakırdı masası | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Samimiyet

Günlerdir bazen olaylar içinde koştururken, bazen de Twitter’da yorum yapıp yorum okurken geçiyor zaman. İnsanların oturup tüm yaşananları ve yaşantılarını sorgulamaya başladıkları bir dönem oldu resmen artık bu günler. Bir mesai arkadaşım yazmış “Her gün yaptığım şeyler hiç bu kadar anlamsız gelmedi” diye… Hak vermeyen var mı acaba?

Geçtiğimiz gün Twitter’da eski patronum yazmış “Özgürlüğünün kısıtlandığını düşünenler gerçekten hangi özgürlüğünün kısıtlandığını düşünüyor?”, cevabım “En basitinden İnternet’te hangi siteye girebileceğime benim adıma birinin karar vermesi” Bunun arkasından iki tane tanımadığım insandan arka arkaya gelen yorum;

youtube

 

 

 

 

 

– “Youtube, kemalistlerin isteğiyle mahkeme tarafından engellenmişti.” (e ama biz “kimse” demiştik ya o kelimenin bir önemi yok mu? benim kemalist olduğum nereden çıktı o cümleden. Refleks olmuş biri bir özgürlük feryadı yapıyorsa kemalisttir zahir :) )

– “Onun çözümü var sonuçta engeli aşarak izleyebiliyorsun” cevabım: “kanunen yasak olan birşeyi yapmak için çözüm bulmak ve onu kullanmak hukuki olarak suç değil mi?” (buna yorum gelmedi tabi haliyle :) )

Bunun arkasından alkol yasağı üzerine biraz muhabbet dönüyor. Bir sorum oluyor “Neden 100 metre? 50 metre değil, 200 metre değil? Hiç sorguladın mı? Yoksa sorgulamadan kabul mü ettin?” cevap şöyle geliyor “Bu toplumu kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için var olan birşey altında başka birşey aramamak lazım.” Son bir kelimem oluyor; “Bahis ve kumar kötü bir alışkanlık. Ama devlet tekelinde bu ülkede bahis oynanırken, insanların içki yasası konuşmasını samimi bulmuyorum. ” cevap gelmiyor, çünkü biraz araştırınca çıkıyor ki kendisi iddaa oynayan birisi ve bu özgürlüğüne taş gelince herşey sus pus…

Bu konuşmadan sonra herşeyi samimiyet penceresinden bakarak değerlendirdim kendimce birşeyler yaratmaya çalıştım. Herkesin de payına düşenler vardır zannımca…

– Başta bir ağaç uğruna orada olan bir avuç gence orantısız güçle saldırıp insanları oraya toplayan hükümetin bu işi faiz lobisi ve dış mihraplar yapıyor savunması samimi geliyor mu? (O çevrecilerin başındaki kişiyi doğru muhattap alıp dinlese ve demokratik ikna süreci uygulansa sizce bunlar olur muydu?)

esnaf

 

 

 

 

 

 

– İş demokratik bir sürece girmişken Park’ı boşaltmama kararı alarak, kendi özgürlüğünü isterken o bölgede yaşayan veya çalışanların özgürlüklerine darbe vurmaya niyetlenen insanlar ne kadar samimi? (Ben görüşmeler başlayınca gitmemeye başlamıştım Gezi Parkı’na ama Cumartesi yeniden hareket başladı, çünkü yine özgürlüklerimin savunulması ihtimali olmadığı ve diktatörce yine asarım keserim diyip her kararı alabilecek bir düzenin karşıda olduğunu görmüş oldum.)

– Özgürlük için oradayken Türbanlı bir anneyi döven insanın özgürlük anlayışı ne kadar samimi?

– Bu hareket özgürlüklerin korunması, muhattap alınmak vs. için insanların tek vücut olması hareketi derken partilerinin veya örgütlerinin bayraklarını asan, o bayraklar ellerinde dolaşan oluşumlar ne kadar samimi?  (Buradaki kasıt PKK değil tüm parti ve sivil toplum kuruluşlarıdır)

Gezi Parkı'na Cumartesi akşam müdahalesi

 

 

 

 

 

 

 

 

– Büyük bölümü polis şiddetine tepki olarak oraya koşan grup tam sakinleşmiş, artık süreci daha karşılıklı konuşmalı bir ortama taşımaya niyetlenmeye başlamışken yeniden polis şiddetiyle ortamı körükleyenlerin bu olayı tatlıya bağlama samimiyeti ne kadar var?

iddaa logosu

 

 

 

 

 

 

 

 

 

– “Dinde yazan şey kanun olunca mı zorunuza gidiyor”, “türbanlı kızlarımız okula gidemiyor”, “bir türbanlı anne dayak yiyor” diyerek dini sömüren bir insanın kendi hükümetinde ülkede bahisi tekel şeklinde devlet yönetimiyle ilk kez resmi olarak başlatması din yaklaşımı ne kadar samimi? (Toplumun hassas olmadığı bir dini yasağı kullanıp para kazanınca günah olmuyor zahir :) )

Gazi parkı olayları cami

 

 

 

 

 

 

 

 

– “Camiye ayakkabılarıyla girdiler” diye feryat figan eden bir başbakana hiç bir vicdanın kalkıp “Cami Allah’ın evi olarak görülüyorsa ve bir insan dini inancı, görüşü vs. ne olursa olsun yaralanınca Cami’ye sığınan insanda bile ayakkabı mı dert ediyorsun?” diyememesi ne kadar samimi? (Aynı camide içki de içiliyor dedi ama imam yalanlayıp dinen yapması gerekeni yapıp doğruyu söyleyen imamı görevden alan birinin hala din ve bu cami olayı yorumlarına inanan ne kadar samimi o da ayrı konu…)

kask numarası kapalı polis

 

 

 

 

 

 

 

 

– Kask numaralarını gizlemesi, evlerden “yeter artık atmayın evde nefes alamıyoruz” diye haykıran halkın evine gaz bombası atan polisin toplumun huzur ve güvenliğini sağlama konusundaki görevini yapıyor olması fikri ne kadar samimi?

– Olayların ilk 3-4 günü hiçbir şey yayınlamayan medyaya yönelik olarak “medya bu kadar özgür değildi” diyen birinin toplumu her konuda kendi çıkarlarına göre değil gerçeklere göre doğru bilgilendirdiğine inanan insanlar ne kadar samimi?

Polis, Toma'daki suya kimyasal madde katarken

 

 

 

 

 

 

– “Tomanın suyunda ilaç var ama kimyasal değil” diyen ve “bugün müdahale olmayacak” diyip akşam müdahaleyi izleyen vali ne kadar samimi? (Bana ilaç olup kimyasal olmayan birşey söyleyin valiyi cepten arayıp baştan beri tüm dediklerim için özür dileyeceğim :) )

– Havaalanlarında miting yapan ve oralarda polis müdahalasi olmayan, taksime miting yeri değil diye polis müdahalesi yapan; elinde sopalarla yürüyen AK Gençlere arkasında duran tomanın dokunmadığı ülkede eşitlik ve eşit mesafede demokratik devlet duruşuyla ben %100 başbakanıyım demek ne kadar samimi? (İkinci olayı dün Kabataş’ta bizzat gördüm ama evine giden vatandaşı oynadığımdan dikkat çekmemek için fotoğraflayamadım)

AKP mitingine hazırlanan çarşı pankatları

 

 

 

 

 

 

 

 

– Ankara’da MHP bayrağıyla, İstanbul’da yalandan “yaptığı” Çarşı bayrağıyla üstüne çakma Gucci Tshirt giyip Nişantaşı’nda salınarak insan kandırmaya çalışan yurdum genci imajlı hükümetin kitleleri kandırmadan iş yapıyoruz anlayışı ne kadar samimi?

Hitler dönemine ait referandum pusulası

 

 

 

 

 

 

 

– Hitler’in diktatörlük stratejisinin en temel öğesi olan “sonucu hesaplanabilen bölgede referandum ve plebisit uygulaması” yöntemini kullandığı halde “hangi diktatör bunu yapar?” diyen başbakanın yönetim anlayışı ne kadar samimi?

– Terör örgütü liderine “sayın” diyen ve terör örgütüyle barış için masaya oturan, ama karşısındakileri galeyana getirmek için Gezi Parkı’nda bayrak açan terör örgütü üyelerini kullanan başbakanın Barış Süreci fikri ne kadar samimi? (Unutmamak lazım, barış süreci sonrası bu insanların siyasi ifade özgürlükleri ve toplumda bayraklarını açarak gezme özgürlükleri olacak. Onlara uygulanacak her toplumsal şiddet de suç olacak.)

Adalet sarayı baskını

 

 

 

 

 

 

 

– Hukuka aykırı şekilde içinden avukatları alınan bir “Adalet Sarayı” bulunan ülkede hak ve hukuk inancı ne kadar samimi?

– Doktorların, Hipokrat Yemini’ne uygun hareketle önüne gelene kimliğine bakmadan tıbbi müdahalede bulunmasını eleştirip bunları cezalandıran devletin sağlık anlayışı ne kadar samimi?

– Bireysel emeklilik sisteminde ödemelerinizi yapıp bitirseniz bile paranızı alabilmek için 50’li yaşları beklediğiniz, ama milletvekili olursanız 29-30 yaşında yüklü maaşla emekli olabildiğiniz bir ülkede emek karşılığı ne kadar samimi?

– Karşısındaki farklı görüşü dinlemeye tahammülü olmayan insanların olduğu ülkede başbakandan muhalif görüşlere kulak vermesini beklemek ne kadar samimi?

– Sığ bir öğrenim hayatıyla futbolculuk, iett memurluğu vs. basamaklarından geçip başbakan olan birinin psikoloji, sosyoloji, mimari, şehir planlama, çevre bilimi, matematik, sağlık, ekonomi vs. gibi konularda ben bilirim herkes işine baksın tavrı ne kadar samimi?

– İstanbul Belediye Başkanı olduğu günle şimdi arasında mal varlığında uçurum olan ortanın altı gelir düzeyinden gelip bir anda zenginler arasına girebilen birine “bu para nereden geldi?” diyip karşılığını alamadığınız ülkede şefaflık, faiz lobisi, karanlık güçler hep karşımızda diyen ne kadar samimi?

– Oteli nedeniyle sempati kazanan bir holdingin insanların gönlünü biraz daha derinden fethetme amaçlı gıda desteği hareketi ne kadar samimi?

– Para, rant, çıkar, pozisyon, iş korkusuyla susanın, kendi istediği dışındakilere gözünü kapayanın hayat anlayışı ne kadar samimi?

– Yapılan olumlu hareketlere de sırf muhalefet olsun da nolursa olsun diyenin yorumları ne kadar samimi?

– Polisin öldürdüğü kesinleşen çocuğa, otopsi bitmededen “onu eylemcilerden gelen taş öldürdü” diyen, çocuğun öldüğü yere “teşekkürler Türk polisi” pankartı astıran, yollara eylemciler atsın diye taş düzdüren, oğluyla beraber içini boşaltıp iflas ettirerek iki lig birden küme düşmesine neden olduğu takımın atkısını başbakana takıp tribünlere oynamaya çalışan belediye başkanının vicdanı ve hareketleri ne kadar samimi, bu adamı barındıran siyaset ne kadar samimi?

Ellerinde sopayla tekbir getiren grup

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

– Ellerindeki sopalarla karşısındaki sopasız gruba saldırmaya çalışan ve tekbir getiren grubun din anlayışı ne kadar samimi? http://youtu.be/7BSIwRoQbyw 

Taksim'e bombaların atıldığı an

 

 

 

 

 

 

 

– Dış basının yayında olduğunun bilindiği saatlerde, polisine en yoğun saldırılardan biri için emir veren insanın “Türkiye’mizi yabancı basın kötü tanıtıyor. Bunlar hep onların oyunu. Görüntüler yüzünden turizm kaybımız oluyor!” feryatları ne kadar samimi?

– “Reyhanlı’da Sunni kardeşlerimiz öldü” dedikten beş dakika sonra “CHP mezhep ayrımı yapıyor” diyen insanın dürüstlüğü ne kadar samimi? (Söylediği ve sonra yalanlanan açıklamaları, elde kayıtları olan şeylere ben demedim inkarları vs. de ayrı konu)

– Ne için yaptığını bilmeden, olayı polise karşı gelme odaklı bir bilgisayar oyunu sanarak hareket edenin eylemde bulunması ne kadar samimi?

Ethem Sarısülük'ün annesi

– Suçludur, suçsuzdur, sicili nedir, örgüt üyesi midir yoksa tamamen masum mudur bilemem ama olaylar da ölen çocuğunun cenazesini almak için “Sizin de ananız var, ne olur izin verin oğlumu alıp gideyim” diyen anneyi görüp dolmayan göz ne kadar samimi? youtu.be/wb_rz-S-ee0 

Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları Gezi Park'ta

 

 

 

 

 

 

 

– 3 gün önce birbirini öldüren şimdi kol kola gezen ama 3 gün sonra yeniden birbirlerine karşı salyalar saçarak bağırıp küfredecek olan futbol taraftarlarının bütünleşmesi ne kadar samimi?

– Polisi müdahaleye davet ederek sakin ortamı bir anda karıştıran başbakanın bir gün sonra mitingte “LYS sınavı olan gece sabaha kadar tencere tava sesi yapıp sınava girecek gençlerimizi uyutmadılar” diyerek sınavı girenleri düşünmesi ne kadar samimi?

– Ülkeye girişi yasaklı bir cemaat liderinin Türkçe Olimpiyatları öncesinde video kaydını yayınlayan TRT’nin insanların vergileri üzerine kurulu bir devlet kanalı olması samimi mi?

– Karşı olduğu görüşte olan bir arkadaşını sırf üslubu ve görüşü nedeniyle defterden silenin dostluğu ne kadar samimi?

Divan Oteli'ne gaz bombası atıldığı an

 

 

 

 

 

 

 

 

– Bence en önemlisi: Pazar günü olaysız bir şekilde Divan Oteli’ni boşaltabilen ama Cumartesi günü içinde hasta, yaralı ve çocuk varken kapalı alana gaz bombası atan polise tek laf etmeyenin insanlığı ne kadar samimi? Divan Otel’e biber gazı atıldığı anın videosu

Daha da çok şey vardır ama akla gelen şimdilik bu kadar…

Categories: Lakırdı masası | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Yorum bırakın

Gazlar arasından gelen tanımsız bir cisimim

Gel arkadaş oturalım karşılıklı ben konuşayım sen dinle, sonra da istersen sen konuş ben dinleyeyim… Önce sana kısaca kendimi anlatayım, gerçi muhtemelen beni tanıyorsundur ama olsun. Ben bu başbakanın yaptığı hangi toplumsal gruptayım bilemedim. O yüzden de kendime tanımsız cisim olduğumu düşünüyorum;

– Aksırıp tıksırana kadar içerim yılın 11 ayı, ama bir ayı vardır 12 yaşımdan beri mümkünse sektirmeden oruç tutarım. Bu yüzden ılımlı İslam yanlısı görüp benle tartışan insanlar bile oldu. Din konuşmaktan hoşlanmam, çünkü herkesin inancı kendinedir ikinci kişiyi bağlamaz.

– Siyasetten politikadan nefret ederim, bu saçmalık olmasa dünya daha iyi yönetilir diye düşünüyorum.
– Öyle CHP’li falan da değilim, sandığa gidince herkese basar geçersiz oy atarım. Beni temsil edecek parti olduğuna inanmadığımdan yaparım bunu. Bu yüzden de kız arkadaşımla bol bol tartışırdım.
– Marjinal grup üyesi falan da değilim. Hayatımda miting nedir bilmezdim geçen haftaya kadar.
– Özgürlük hassas noktamdır. 15 yaşından beri şu İstanbul’a gelmişim bir başıma. Varmışım özgür olmanın, birey olmanın, kararlarımı kendim verip cezamı kendim çekmenin tadına. Bundan asla vazgeçmem, insanların da bu haklarına hep saygı duydum.

– Dayatmacı, tepeden inme, emr-i vaki adına ne derseniz deyin işte o durumlara da hep karşı çıktım.

Bunlar doğrudur yanlıştır tartışılır. Hepsi iyisiyle kötüsüyle beni ben yapan özelliklerdir.

Devletin ihanetine karşı dostlarım

Bugün belki bunları yazmak yerine hastanede, karakolda ya da tanımlayamadığım yerlerde olabilirdim. Öncelikle bunun için sanırım halime şükretmem lazım. Nerden mi çıktı şimdi bu alternatifler, hemen söyleyeyim tamamen bir kendini üstün gören egonun arzusuydu belki de. Nasıl bugün hasarsızsın dersen de bunun nedeni güvenmem gereken devletten daha çok beni düşünen ve daha güzenilir dostlarımın şans eseri veya bilerek yaptıklarıdır.

– Önce biri mesaj attı, “akşam gidiyor musun?” diye. Gidecektim ama yalnız gidip orada birilerini bulur onlarla olurum şeklindeki fikrimi söyledim. “Olmaz sakın yalnız gitme, biz buradan gideceğiz sen de bizle gelirsin” dedi. “Olur” dedim.

– Sonra tam ofisten çıkarken iki haftadır çekmece de duran bir atkı vardı onu aldım. İş yerinden bir arkadaşımın İtalya’dan getirdiği “Genoa” atkısıydı. Atkı koleksiyonuma bir parça olarak hediye etmişti. Dedim “günlerdir burada alayım yanıma, gerekirse kullanırım maske olarak ya da zaten eve gitsin artık”

– Divan Oteli’nin orada buluşacağım grubu beklerken başka bir arkadaşımla konuşurken “senin gözler hassas mutlaka gözlük al, uzaktan bile atılsa yanar gözün” dedi. İçimden “Vali söz verdi müdahale olmayacak diye, üstüne polis de çekildi parktan birşey olmaz. Ne gerek var. Uzakta atılsa da o kadar etki etmiyor, arasıra maçlarda yedik kendini” dedim. Sonra içimden başka bir ses “5-10 lira neyse ver al yanında bulunsun elbet gerekir” dedi. İkinci sese uydum.

– Bir de işten çıkıp giderken “Allah korusun” dileğinde bulunan vardı.

Taksim meydanı biber ve portakal gazı altında

 

 

 

 

 

 

 

Sonunda ben arkadaşım, onun erkek arkadaşı ve iş arkadaşlarından oluşan grupla elimde atkım ve gözlüğümle 8 gibi Gezi Parkı’ndan meydana doğru indim. Amacımız The Marmara’nın oradaki Garanti Bankası’nın orada sakin bir yerde durmaktı. Tam Meydan’ın ortasına geldik. Hiç bir gerilim yokken havada iki ses bombası patladı. Gözlük ve atkıyı kuşandım kaçmaya yeltenirken gaz bombaları uçuşmaya başladı. AKM’nin önünden meydanın ortasına ve sonuna kadar giden bombalar uçuşuyordu. Meydan’dan Talimhane tarafına koşarken, etrafıma düşen 7-8 kapsül sadece benim gözümle sayabildiklerim.

Bembeyaz bulutun içinde önümde el ele koşan arkadaşımla sevgilisini takip etmeye çalışıyordum. Bir yandan ah şu kapsülü tutabilsem de geri atabilsem diyerek. Nefes almak zorlaştıkça atkıyı sıkıyordum. Sonunda bir de koşarken kusma isteği geldi. Hani polis gelip birşey yapmayacak olsa çökeceğim olduğum yere. O sırada arkadaşımda bir an yere doğru çöker gibi oldu ama sevgilisi kolundan tutup koşturuyordu. Sonunda Talimhane’de güvenli bir noktaya geldik. Bir baktık bizim 8-10 kişilik grup kalmış 3 kişi. Herkes bir yerlere dağılmış.

Orada dedim “benim koltuk altım yanıyor biber gazında böyle olmaz” sonra da dedim ki “heralde hiç bu kadar yakınıma bu kadar çok atılmamıştı ondan oluyor.” Derken gruptan iki kişiyle daha buluştuk ve orada gerçeği anladık ki atılanlar için portakal gazı da varmış ve onun vücuttaki ıslak yeri yakma özelliğinden oluyormuş bu yanma.

Kim ki bu provakatör ve neden çifte standard?

Böylece görmüş olduk ki sabah, MKE’nin sadece polise ürettiği özel gaz maskesini kullanan “Molotofçuları” 2 saatte dağıtamayan güruh binlerce kişiyi bir anda darma duman edebiliyormuş  (Molotofçulardan birinin yayınlanan sivil polis resminden hiç söz etmiyorum bile). Bunun yanısıra müdahale olmayacak diyen devletin şehirdeki en yetkilisi bizi oraya toplayıp toplu gazlamak istemiş sanırım, yorulmasın direk bombalasın kurtulalım hep beraber?

Polise özel olup molotof kokteyli atan provakatörlerin kullandığı MKE yapımı maske

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arkasından bütün gece gördük ki; sabah polise ortada gaz kullanımı olmadan molotof kokteyli atan cengaver marjinaller akşam o kadar saldırıda nedense hiç piyasada yoktu.

Provakatör görünümlü sivil polis

Bunların dışında kendini söndürebilen TOMA’nın yanmasına ve “molotofçu” görünce hedefi vuramayıp tekerlekli sandalyede birini görünce ıska geçmeyen TOMA’ya değinmiyorum bile…

Peki ne bok yemeye ordaydın dersen; 

– İnsanların sahip oldukları bir park yıkılmasın diye yaptığı eylemde sabaha karşı orayı yakarak cevap verecek kadar gözü dönen “yetki bende istediğimi yaparımcı” zihniyete yapamazsın demek için.

– Annem oruç tutuyor diye Ramazan’da bize geldiğinde ona saygısından öğle vakti yemek yememek için bin takla atan Alevi emektarımızın atalarına en ciddi acıları yaşatmış padişahlardan birinin adını kendi kararıyla 3. köprüye veren birine hayır demek için. (Sahi neden köprüye hayatı hep doğuya sefer yapmak olan bir padişahın adı veriliyor? Sunniler’in halifeliğini Türk soyuna getirdiği için olabilir mi?) (Dedeni öldüren biri olsa ve onun adını hergün gelip geçeceğin yolda bir binaya versem ne hissedersin?)

– Başbakanın üniversiteye gidemiyorlar dediği türbanlılar da istedikleri yerde türbanlarını takabilsinler diye. Ama yalnız şunu söylemek lazım türbanlı olanların özgürce girebildiği her yerde Yahudi’nin kipa takmasına veya Hristiyan’ın boynunda hac takmasına izin verilip özgürlükleri yaşarken bunlara ayrım veya başkı yapılmaması şartıyla. (Kimse bu yöne bakmıyor ama devletin dini olmaz, kanun türban diye değil tüm dinlerin dini kılık kıyafet özgürlükleri diye olmalı)

– Tüm Türkiye’de yaşananlarla ilgili haber almak için elimiz kolumuz olan medyanın özgür ve istediği haberi yapabilecek şekilde olması. Olayların CNN International’dan takip edilmek zorunda kalınmaması.

– Bir medya kanalının hükümete karşı haber yapınca ceza almaması için.

– Kanallardaki ve gazetelerdeki muhabirlerin soramadıklarını, çıkıp sorması için CNN International ya da Reuters muhabiri beklenmesin diye.

– Bir başbakanın çıkıp “Şurada burada şu saatler arasında şunu yiyemez bunu içemezsin” dememesi için. Ve sonra da laik bir ülkede şeriat kanunu gibi buna “Dini olarak olması gereken bir kanuna niye karşı çıkıyorsunuz” demesin diye. (Herkesin dini kendinedir, Müslüman olarak inandığın Allah sana tüm yolları sunar seçim senindir. Zorlama yapılmaz. Böyle kandırmacalara karşı da ilk iş inanmadan veya eleştirmeden önce kitabını güzelce bir oku anla, hazmet)

– Keyfine göre içkiyi kısıtlarken, kumardan para devletin para kazanmasına ses çıkarmayan “Müslüman” başbakana bu durumda rahatça “Bu ne lahana bu ne perhiz” diyebilmek için. (Yoksa kumar başbakanın dininde para kazandırdığı için sevap mı?!)

– Belediye başkanı olmadan önceki malvarlığıyla şimdiki mal varlığı arasında dağlar kadar fark olan başbakana “Nereden geliyor bu değirmenin suyu otur da bir anlat” diyebilmek için.

– Bir gün bir başbakanın çıkıp halkın büyük bölümünü ilgilendiren ve bu bölümün ciddi şekilde karşı olduğu bir kararı “mecliste çoğunluk benim sana ne istediğim kararı alırım” dememesi için.

– %10 barajı yüzünden meclise sesini duyuramayan kişilerin de mecliste temsil şansı olsun diye.

– Bir gün terör örgütüyle müzakere yapan bir başbakanın halkının bir bölümünü hedef alarak karşı “Yolver geçelim Taksim’i ezelim” diye bağıran kitleyi susturmayı bilsin diye.

– Gezi parkı miting alanı mı diyen bir başbakan, SMS’ler ile ücretsiz otobüslerle adam toplayıp üzerine de para vererek hava limanında miting yapmasın diye.

– Youtube’ta video izlemek veya Porno sitelere girmek için DNS ayarları yapmak zorunda kalmadan isteyenin istediği gibi İnternet’i kullanabilmesi için.

– Bir üniversite hükümetin taleplerine uymayınca, başbakanın okula sert mesajlar göndermemesi için. (Bu arada keşke her kesilen ağaçlık bölgeye Koç veya Sabancı gibi okullar yapılmış olunsaydı)

– Bir başbakanın fikirleri kendine ters diye sanatçıları hedef gösterip tehdit etmemesi, avukatları hukuka aykırı şekilde “Adalet Sarayı” isimli yerden yaka paça toplatmaması için.

– Basınınve başbakanın yalanlarıyla toplumun bir bölümünün beyni yıkanmasın diye.

AKM'de pankartlar

  • AKM’de illegal paçavralar vardı diyerek AKM’de terör örgütü bayrağı var iması yapıldı. Orada Türkiye Cumhuriyeti’nin tescilli siyasi partilerinin bayrakları vardı. Hiç terör örgütü pankartı yoktu. Sadece başbakanı rahatsız edecek “Kes sesini Tayyip” pankartı vardı.
  • Türk bayrakları yakılıyor diye halk galeyana getirilmek istediniz. Ama devlet kanalının bu haberi eski bir PKK mitinginden çıktı, hani şu başbakanın müzakere yapmakla övündüğünüz grup.
  • Cami’de alkol içiliyor dendi, imam yalanladı. İmamı açığa alındı.
  • Molotof atan marjinaller dendi, polis çıktı.
  • AVM, Topçu Kışlası, kaldırım çalışması derken ne yapılacağı meçhul bir çalışma için park yıkılmaya kalktı. Niyet neyse mertçe söylense ya.
  • “Benden önce İstanbul çöldü, ağaçlandırdım” dedi. Hesaplandı, o kadar ağaç dikecek adam çıkmadı. Bu arada bu da son yıllarda İstanbul’umuzun yeşilliği nasıl beğendiniz mi?
    istanbul
  • Occupy Wall Street’te 17 kişi öldü dediniz, ABD’den bir kişi bile ölmedi yalanlaması geldi.
  • Polisi eylemciler öldürdü dediniz, polisin ailesi hayır öldürülmedi köprüden düştü dedi.
  • Sözde iyiye giden ekonomi kısmını da size Ege Cansen anlatsın uzmanı olarak; Memleketimden İktisat Efsaneleri

– Daha da saymayı atladığım pek çok kısıtlı özgürlüğün insanlara sunulması için.,

– Olaydan istifade etmek isteyen terör örgütü de var, ama zaten onlarla masaya oturulmuş bile çoktan ve onlar da bu pazarlıklar olumsuz etkilenmesin diye taşkınlık yapmadan orada toplanmış duruyorlar. Polis kışkırtmazsa tabi…

Peki tüm bu süreçten beklentin ne dersen;

– Sadece oradaki sesi dinleyip, bazı kararlarda halkın tepkisini dikkate alacak bir başbakan.

– Güvenebileceğimiz, saygı duyabileceğimiz bir devlet, polis ve devlet yetkilileri

– Göstermelik olarak olayla ilgileri olmayan Hülya Avşar’lı, Polat Alemdar’lı toplantılar yapan değil; gerçekten olayın içinde olup bu insanların dileklerini iletebilecek kişilerle basına açık bir toplantı. (Kapalı da olsa olur işe yarasın yeter)

– “O gitsin başkası gelsin” demiyordum düne kadar. “Kalabilir sıkıntı yok. Sadece Padişah gibi değil demokratik bir başbakan olarak kalsın” diyordum. Ama dünü yaşadıktan sonra diyorum ki böyle kaldığı takdirde ona oy verecek herkese hakkımı helal etmiyorum. Duymadan, nefes alamadan, kandırılıp tuza düşürüldüğüm, kusmakla koşmak arasında çırpınırken çektiklerimin buna hakkı var. Arkadaşlarım olmasaydı da devlete güvenseydim kimbilir daha neler olurdu?

Boşversinler faiz lobisi, marjinal gruplar, sizi seviyoruz, siz kardeşimizsiniz, evladımızsınız, gençlerimizsiniz hikayelerini. Devletin başındaki kişi padişahlığı bırakıp burayı ciddiye alsın, kulak versin, gerçekten onların da başbakanı olsun ondan sonra görelim orada tek bir eylemci kalıyor mu tek bir olay daha çıkıyor mu? Bunu neden yapmıyor, bunu yapmak neden işine gelmiyor? Hiç düşündün mü bu nedenleri… Ben düşünüyorum mantıklı tek açıklama gelmiyor aklıma, ya da aklıma geleni düşünmek istemiyorum…

İsteyene hikaye çok

2020 olimpiyat logosu

 

 

 

 

 

 

Hatta çok isterlerse bir hikaye de benden; 2020 Olimpiyatları’nı alabilmeleri için Japonlar destekliyor bu hareketleri. CNN’i falan da onlar sardı başımıza, yoksa nereden bilecekti elin Amerikan medyası Gezi Parkı’nı.

Ben yandaşım var mı bana bir lafın dersen;

Tüm bunları onun egosu yaratıyor bir uyanıp etrafa bakmanın zamanı geliyor tren kaçmadan yakala. Arın geçmişin intikamının, rantların, çıkarların üzerinde yarattığı dar bakıştan. Bu kadar zulümden gelecek paranın da bir hayrı olmaz varsa öyle bir hayalin at kenara onları ve onurla kazan her kuruşu. Para elbet kazanılır, yeter ki kimliğini satma bu olaylara göz yumarak.

Taksim’deki gruptan korkmaya gerek yok, elinde sopa bile olmayan gruptan pek çoğu üniversite öğrencisi veya üniversite mezunu, kavga etmeyi bile bilmeyen bu guruptan kimseye zarar gelmez. Gel gör oradaki mini Türkiye’yi.  Korkuya gerek yok kimse kimseyi ısırmıyor, aksine “aman” dediğinizde etrafında 10 kişi bitiyor “yardıma ihtiyacın var mı” diye. Tıpkı o hep özenip anlatılan eski günler gibi. Bir de oradan gör bu eleştirilen grubu ve ondan sonra yap yine yapacağın yorumları.

Son söz büyüğümün…

İki dedesi de Demokrat Partili olan biriyim. Son seçimde hayatta olan tek dedem “Bunlar gelmesin diye hayatımda ilk kez CHP’ye oy verdim” dedi. Hani büyüklerin bir bildiği var derler ya…

Categories: Lakırdı masası | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | 1 Yorum

WordPress.com'da Blog Oluşturun.