Artık milli maç heyecanının ortadan kaybolduğu toplumlarda yaşıyoruz. Futbol hastaları bu milli maç aralarında baygınlık geçirirken, “bir an evvel lig başlasa” diye sayıklıyorlar. Türkiye’de milli maçlara takımlarının formalarıyla giden ve sinirlenince ligdeki rakiplerinin futbolcularını protesto eden “taraftar kültürü” tartışılıyor. İngiltere’deyse milyonluk kramponlar San Marino’yla maç yapmak zorunda mı konusu gündemde yer alıyor.
Bu atmosfer altında, dün geceki maç yaklaştı. Maç öncesi pek çok kişi belki “biz bu Romanya’yı yeneriz” fikrindeydi hatta iddaa bile verdiği 1.50’lerdeki oranla bunu kanıtlar cinsteydi. Benim içimdeyse hep bir şüphe vardı ki, keşke olmasaydı o şüphe. Kadroyu görünce “bu nasıl kadro evimizdeki Romanya maçında Hamit, Emre ve Mehmet Topal üçlüsünden bir orta saha olur mu” diye geçti içimden. Bu üçlüdeki en büyük korkumsa limitli yaratıcılıktı, hatta Mehmet Topal’da hiç olmayan. Buna ek olarak bir de tek santrofor inadı vardı, yedekte de maça dahil edilebilecek tek forvet vardı. Abdullah Avcı, sanırım takımını İBB’deki kontraların ve rakibe pozisyon vermemenin tek amaç olduğu 3 büyükler maçlarına çıkıyor sanıyordu. Belki de rakibin forma renkleri bu etkiyi yapmıştı.
Avcı’nın bu mantığını deplasmandaki Hollanda maçında haklı bulmuştum, o kadar Selçuk tartışmalarına rağmen. O maçta da golü yedikten sonra gerekli aksiyonu almasını bekledim, ama olmadı. Sonrasında Estonya’nın yalancı baharı ve derken Rumen’in ağır tokadı. Sonunda da liderlikte rakip gördüğümüz Hollanda’dan ve ikincilik savaşındaki rakibimiz Romanya’dan 6’şar puan farkı yedik oturduk yerimize üç maçta.
Dünkü maçta Avcı’nın galibiyet için tasarladığı tüfek kurşun atmayı bilmeyen cinstendi. Topa hakim ama rakipten daha az tehlike yaratabiliyor. Klasik türk takımları gibiydi. Avcı, “al abi top senin, gel ben bekliyorum. Ama açık verdin mi yakarım!” diyen rakibe bir çözüm bulamadı. 61’de forvet çiftlendi, arkasından da 80’de Nuri hamlesi geldi ama hep mantık hatasıyla. 61’de forvet çiftlenirken Nuri hamlesi gelse belki bir çözüm olurdu, ama tabi Emre yerine değil Topal yerine.
Hep kısır bir orta sahayla kaldık, aman pozisyon vermeyelim korkusuyla. Devre arasında keşke birisi hocayı dürterek “Hocam 1-0 yeniğiz pozisyon vermemesi mi kaldı” deseydi. Abdullah Avcı’nın hayali Hollanda deplasmanında işe yarardı belki ama olmadı, belki öne geçtiğimiz maçlarda da işe yarayabilir ama galibiyetin şart olduğu maçlarda asla.
Bir de birisi lütfen Türk hocalara tek santrafor, ön libero ve defans yapma takıntılarından vazgeçmeleri yönünde beyinlerini yıkasın. Aykut’u böyle, Şenol Güneş’i böyle, Abdullah Avcı’sı böyle. Tribündeyse kurdeşen döken taraftarları… Golcünüz leblebi gibi atar veya pozisyon üretme uzmanı olur anlarız, kanatlarınız ve orta sahanızın ortası her kilidi açabilecek yaratıcılıkta olur yine anlarız, defansınızın pozisyon almayı çok iyi bilir ve oyuncularınızın sinirleri savunma sanatına uygun dayanıklılıkta olur yine anlarız. Ama bunlardan hiç birisi yokken, lütfen biz maç izleyenlere veya galibiyet bekleyenlere de yazık…
Brezilya’ya yine seyirci olarak gideceğiz gibi görünüyor, tabi durumlar değişip Avcı silahını yenilemezse veya bir mucize olmazsa…